31 Mart 2010 Çarşamba

Quantum fiziği nedir? (Alıntıdır)

3 temel bulgu sonucunda hayata geçmiş ve ortaya çıkmış olan fizik dalı.

1900 yılında max planckın ışın enerjisinin kuantalanmış olduğu kuramına dayanarak kara cismin ışımasını incelemesi*, einsteinın planckın varsayımını yeniden ele alarak yazdığı fotoelektrik olay 1905 yılında yayınlanan makalesi ve son olarakta atom içindeki elektronların enerjisinin kuantalanmış olduğu varsayımına dayanarak atomların tayf çizgilerinin açıklandığı bohr atom modeli

aslında kuantum kuramının başlangıcı einsteinın makalesidir. planckın varsayımı ve bohrun modelinin aksine fotonun bulunması ve kuantum kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
ilk kuantum olgusu klasik fiziğin iki temel kavramı durumunda olan dalga ve parçacık olgularına indirgenemiyecek olan fotondur. zira tanım formülü olan e = nw bağıntısı e gibi parçacık türünden bir kavram, n gibi bir sabit ve w gibi bir dalga kavramına bağımlıdır.
işin aslında klasik kuramlar kuantum kuramının değişik yaklaşımlarıdır, bu klasik yaklaşımlar etki tipindeki fiziksel büyüklüklerin n e göre çok büyük oldukları tüm durumlarda geçerlidir ancak etki büyüklüğünün küçük olduğu durumlarda kuantum kuramına başvurmak kaçınılmazdır. bununla birlikte kuantum kuramının işe karıştığı bölge sadece mikroskopik değildir karacismin ışıması, hiperakışkanlık ,laser maddenin kararlılığı kuantum kuramı dışında açıklanamayan örneklerdir.

özünde tüm maddelerin, tüm enerji akışının belli küçük ölçeklenebilir temellere ayrılmış olduğu kuramıdır.kuantize olmak kavramı makroskopik madde atoma kuantize olmuştur,atom proton nötron ve elektrona kuantizedir, elektrik akısı bir elektronun birim yüküne kuantize olmuştur, elektron iki mezon ve bir bozona kuantize olmuştur ve son olarakta baki akkuş hocanın en sevdiği örnek olan "türk lirası 1 liraya 1 lirada 100 kuruşa kuantize olmuştur" örnekleri ile kaba taslak anlatılabilir,

klasik fizik ve kuantum fiziği* arasın daki ayrım herkesin diline pelesenk olmuş olan "shrodingerin kedi deneyi"nde geçen bilinmezlik ilkesidir. e = nw bağıntısının ve onun uzaysal eşdeğeri olan hareket niceliği p ve lamda dalga boyu arsındaki p = h/lamda olarak ifade edilen de broglie bağıntısının klasik görüş açısından saptırıcı niteliğinden kaynaklanır çünkü burada parçacık kavramları (e enerjisi ve p devinimi), h ve n değişmezleri aracılıyla w ve lamda dalga değişkenlerine bağıntılanmaktadır. e = nw bağıntısı dalga olarak ele alınırsa bir olayın(elektronun orbitteki kesin konumu) kuantize olmuş olsa bile tek değişken verisi ile bulunamayacağı çünkü klasik dalga kuramında deltat süreli bir dalga olayının deltaw.delatat büyük eşittir 1 olacak şekilde deltawlerin toplamı*şeklinde bir alana yayılan w tayf bandının genişliğinin bütünüyle belirlendiği izlenen yoldan bağımsız** olduğunu gösterir. eğer bağıntıya kuantumsal açıdan yaklaşılır ise deltae.deltat büyük eşittir n bağıntısı yola çıkar ki bu bağıntıdan gerekli matematiksel hesaplamalar yapıldığında* eğer olay sonsuza kadar sürmüyor yada uzay zamandaki devasa bir kayma*sında cereyan etmiyor ise kuantize olmuş olayın enerjisinin tek bir değeri ile bulanamayacağını ortaya koyar. ismine heisenberg eşitsizlikleri denen bu eşitsizlikler klasik mekanikten gelen hareket ve enerji niceliği kavramlarının kuantum teorisinde tamamen yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini doğurmuştur ki kuantumsal niceliklerde hareket ve enerjiden söz edilmesi sadece dil alışkanlığı ve anlatım kolaylığından kaynaklanmaktadır örneğin günlük hayatın getirdiği alışkanlıklar ve kolaylıklar yüzünden hala elektronlardan gerçek parçacıklarmış gibi sözeden fizikçiler çoktur. kuantum teorisinin düşünüş tarzına hidrojen atomundaki elektronun proton üstüne düşmesini engelleyen enerjisinin bir altsınırının varlığını ve atomun kararlılığını gösterebiliriz ki bu elektron aynı zamanda zamanı belirli iken yeri yeri belli iken zamanı belli olmayan elektrondur. heisenberg bağıntısı dikkate alındığında çekirdek tarafından çekilen elektronun bir deltar uzaysal yayılımı ve bundan kaynaklanan bir deltar.deltap büyük eşittir n bağıntısına göre deltar ne kadar küçükse o kadar büyük olan bir deltap değerler tayfı vardır, elektron çekirdeğe yaklaştıkça kinetik enerjiside hareket niceliğinin karesine bağlı olarak artar. elekron için minumum bir enerjinin varlığı, elektrostatik kökenli bir potansiyel enerji ile "yer saptayıcı" bir kinetik enerji arasındaki çekişmeden kaynaklanır, bunun yanında enerjinin uzaysal yayılımın heisenberg denklemlerinin kuantumsal kalıbına yatırıldığında ortaya çıkan kinetik enerji benzeri bir enerjinin ortaya çıkmasıdır. bu örnek kuantum matığını açıklayan en iyi örneklerden bir olarak kabul edilir.

30 Mart 2010 Salı

Aslında hayat ne kadar basit.

Kararları senin verdiğin bir hayat . Aslında hepimiz hayata seçemediğimiz bir noktadan başlıyoruz.Bunu kader olarak kabul etmesek ve isteklerimiz için mücadele etsek, her istediğimizi belki elde edemeyiz ama mutlu olmayı başarabiliriz.

Siz ne dersiniz?

25 Mart 2010 Perşembe

İclal Aydın ve çektiği ayar:-))

Aslında konu başlığım çok farklıydı fakat biraz önce İclal Aydın'ın eski eşi ile ilgili bugün yazdıklarını okudum. Evet İclal Aydın'ı okuyorum ve yazılarını çoook beğeniyorum. Kendini öyle güzel ifade ediyor ki, " evet işte budur" diyorum. Budur benimde hissettiklerim , sanki benim duygularımı yazıyor. İsim koyamadığım hislerimi sanki o tercüme ediyor bana. Kitaplarını da alıp okudum fakat bende köşe yazılarında ki gibi bir etki ne yazık ki bırakmadı kitapları.
Kalemini öyle güzel kullanıyor ki , edebini bozmadan anlatmak istediğini en kısa yoldan net biçimde anlatarak. İnsana helal olsun dedittirıyor.Ben bir kez daha ona helal olsun dedim.. Birine yalakalık yapmıyor, yazlarında dürüstlüğü ön planda. Birilerini birbirine düşürmüyor. Kimse ile gereksiz polamiklere girmiyor; kendisi ile uğraşılmadıkça :-)

Eski eşinin bu yazıdan sonra istifası ise beni güldürdü. Sanki utanç duydu adam. Keşke istifa etmeseydi:-) keşke bu yazı yok gibi davransaydı. İnadına yeni sevgilisinden daha çok bahsetseydi . Neden mi? Bu istifa İclal 'in yazdıklarının ne kadar doğru olduğunun altını çiziyor çünkü . Ve bu doğrular ne yazık ki O adamın nasıl bir kişilik zaafı içinde olduğunu gösteriyor. Aslında bu gerçekleri net bir şekilde gördükten sonra da O adamın eski eşlerinin veya sevgililerinin ayrılık acısı çekmek yerine " ben bu adamı seçerken acaba ne düşüyordum" fikrini sorgulaması gerekiyor.

Lafım genel anlamda aynı zaafı olan bütün kadınlara ve bütün erkeklere.Her ilişkisinde büyük aşk yaşıyormuş izlenimi yaratan, bir önceki ilişkisini karalayan, "karaladığı halde "terk edildiğinde serseri mayın gibi bir önceki ilişkinin kapısını çalan, Aldatan acizlere...Bu tip insanların ağına düşmüş ve ne yazık ki neyle karşılaşacağını bilmeden aşık olup ayakları yerden kesik diğer kesim ise bu ilişkilerin arkasından acı çekerek neden ben diye sorguladıklarını çok gördüm. O yüzden diyorum ki İclal Aydın sana HELAL OLSUN.
Ayar çekerim görürsün!!

Uykusuz gecelerimden birini daha geride bırakmanın ve hâlâ yaşayabiliyor olmanın haklı gururunu taşıyorum. Bu geçici dünyada her şey bir sis perdesi altında akıp gidiyor... Uykusuzluk insanı mikrodalgada patlamaya hazır bir adet mısır tanesine dönüştürüyormuş meğer... Her şey anlamından ciddi bir miktarda bir şeyler kaybediyor aynı zamanda...

Anayasa taslağı, çıkmaza giren görüşmelere dair haberlerle dolu gazeteler kucağımda, tavana bakarken yakaladım kendimi. Geçenlerde katıldığım bir televizyon programında da stüdyoda konuşulanları bırakıp epey bir süre tavanı seyretmişim. “Çok dalgınsın, konsantre olma güçlüğü çeker gibi görünüyorsun” diyorlar. Aslında tamamen mevzunun içindeyim. Olaylardan bir an olsun kopmuş değilim... Oysa kopmayı ne çok isterdim.

Tavanda aradığımı bulamayınca tekrar gazetelere döndüm. Bizim gazetenin (Vatan) arka sayfasını ve dolayısıyla o bölgenin sahibi köşe yazarını uzun zamandır okumuyordum aslında. İtiraf!! Haklı gerekçelerim vardı ama benim. Çünkü okudukça içerliyordum ona. Yahu “niye ayıp ediyor bu kadar” diyordum. İçimdeki sızıyı canlı bir yaratığa dönüştürüyordu. En iyisi hiç ilgilenmemek dedim sonunda bir gün ve oradaki “varlığı” kanıksadım... Ama... Tavandan gazeteye döndüğümde gözüm takıldı o köşeye. Takılınca okudum. Okuyunca duramadım. Duramayınca yazmaya başladım. Biri beni durdurmazsa ben bu yazıyı gazeteye de gönderirim şimdi...

Hayatına giren her yeni kadına köşesinden güzelleme yazarken eskileri gömmeden, bir biçimde onları yeni hikâyesinin altyapısı haline getirmeden de bunu başarabileceğini öğretmeli artık biri ona... Tuna’ya yani... “En sevdiğim kadın budur” demenin daha şık, daha yakışıklı yolları vardır mutlaka. Köşesinde müzisyen sevgilisi çello çalarken o da romanını nasıl yazıyormuş onu anlatmış. Demek ki romana da geri dönmüş. Biz temelli bıraktı sanıyorduk. Neyse birkaç kez daha bırakır, geri döner, gider gelir artık...

Bana yazdığı mektuplardan birinde, söylediği vakit çok etkilendiğim “senin yanında iyi biri olmak istiyorum” cümlesi vardı. Jack Nicholson’ın bir filminden alıntı yaptığının altını çizmişti. Aynı cümleyi daha sonra aynı vurgularla Demet Sağıroğlu için de kullandı. Ona yazdığı o köşe yazısında daha önce bana ve büyük ihtimalle Yasemin’e de söylemiş olduğunu düşündüğüm bu cümlelere rastlayınca, Demet de “o yazıyı kesip sakladım” diye röportaj verince... İçtenlikle söylüyorum Demet’in aldatıldığını düşünmüştüm ama kıyamamıştım sevincine... Yutkunmuştum gitmişti... Susmak bu yüzden kıymetliydi. Sevmek dışında hiçbir suçu olmayana neden hesap ödetilsin ki?

***


Neyse, kimseye kimi nasıl seveceğini biz öğretemeyiz elbette. Ama bugüne dek eski eşim olduğu için “bunu yazamam” diye düşünüp düşünüp sustuğum ve fakat “aaa artık ne susacam be” dürtüsüyle hitap etmek istediğim sevgili yazar arkadaşım!!

Arka sayfadan “ben şimdi mutlu biriyim” yazılarının içinde sonucu “mutsuzluğumun sebebi eskilermiş” e getirirsen bir kere daha... Örgütlenme ve dernekleşme bilincimin çok yüksek olduğu şu günlerde kurarım bir “Tuna’dan mağdur olan kadınlar dayanışma komitesi” görürsün gününü...

Şaka bir yana, sadece sana değil, yeni birini sevme üslubu seninkine benzeyen herkese hatırlatmak gerekir... Şimdiki sevgili de gün gelecek eskiler arasında yerini alacak. Bunu unutma; eskiler giderek kalabalıklaşıp güçlenirken eski sevgili anısına sahip çıkamayanın ayağının altındaki yer öyle hızla incelir ki... Bu gidişle bize yerin dibinden bildirmeye başlamayasın sakın... Bunu kalpten istemem ama bilesin...

15 Mart 2010 Pazartesi

SES var SES var.


Bir kaç gündür üst komşular çıldırdı. Çocuk allahın her günü ağlıyor. Karı koca sürekli dalaşıyorlar. Annede bir basiretsizlik var. Kocasına verdiği cevaplar şaşkınlık içinde bırakıyor beni. Adam telefonla tuvalete giriyor ve iş konuşuyor bu arada da malum işi yapıyor. Geçen pazar günü çıldırttılar beni. Torpille yukarı çıkıp kadınla adamın kafalarını birbirine tokuşturup çocuğu camdan aşşağıya atmak istedim. Üç kişilik evde sanki ordu yaşıyor gibi ses çıkarıyorlar. Bizim apartmanlarda ne yazıkki böyle. Depreme dayanıklı ev yapmışlar ama ses geçirgenli olanından. Hemde bildiğin gibi ses değil hani yukarıdaki sohbete eşlik edecek kadar geçirgenlikden bahsediyorum. Geçen akşam Sevgilim , bu çıldırtıcı gürültünün nereden geldiğini anlayabilmek için kulağını yere dayayıp yeri dinledi :-)) ve kendince bir uyarı da bulundu:-)) ıslık çalarak yere vurdu. Ben iddia ediyorum ses yukarıdan geliyor o da hayır ses aşşağıdan geliyor diyor. Herneyse güvenliği çağırdık . (biz gitarı biraz tıngırdatalın güvenlik çıt diye kapımızda olur). Yasin çok ses yapıyorlar bir uyarsana şunları, Ağbi hangisi aşşağısı mı yukarısı mı , Ben; yukarısı na oy kullanıyorum. Çünkü adamın sesini bir kerede asansörde duymuştum aynı, Hayır hayır ses aşağıdan geliyor. Sonuç sesler kesilmedi . Bence ses yukarıdan geliyordu zaten aşağısının uyarılması manasızdı.


Her sesi gürültü olarak algımam ben. Kozyatağındaki evimde orta yukarda keman çalan bir arkadaş vardı:-)) Keman çalışan bir insan hiç duydunuz mu bilmiyorum... Kemanla sürekli garip sesler çıkarır. Bütün sinirlerin oynar. Ben o sesi " çürük, dişlerimin sinirlerine" ulaştığında yaptığı ağrıya benzetiyorum. İşte yani, ona bile tahammül etmeye çalışırdım. Ortak yaşam , müzik aleti falan için.


Ama biz öylemiyiz canım. Hem gitarla nefis müzikler çalıyoruz(Saat biraz geç olabilir ama kötü ses çıkarmıyoruz sonuçta) Hem gürültü yapacak bir çocuğumuz yok. Ama işte insanların gürültü anlayışı belirsiz. Zırt zil kim o ?? Ben yasin güvenlik ,şikayet var.


Ortak yaşam saygıyı gerektiriyor. Her türlü ortak yaşamdan bahsediyorum .İister kocanızla olsun ister komşunuzla olsun. Karşılıklı saygı , beraberinde medenice bir hayatı getirir. İşte bizim Buralarda o medeniyet YOK KARDEŞİM GENE YUKARDAKİ ÇOCUK AĞLIYOR ÇILDIRICAM YAAAA..

12 Mart 2010 Cuma

Can sıkıntısı;

Biraz can sıkıntım var. Doktora gideceğim belki ondan. Hiç sevmedim doktora gitmesini ezelden beri. Duyacaklarımın hoş şeyler olmayacağını hisseder gibiyim.

Can sıkıntım var çünkü üzgünüm. Güzel ilişkilerin yapılan aptallıklar uğruna bir nevi harcanmasına dayanamıyorum.

Evet can sıkıntım var çünkü kiracım kirasını yatırmadı...

Bugün canım sıkılıyor benim..

8 Mart 2010 Pazartesi

Bugün Ömer Hayyam' dan gitmek istedim;

Sen lalenin Nevruz'da yaptığı gibi
Fırsatın olursa eğer
Lale yanaklı bir dilberle
Beraber ol.
Kadehi eline al,
Sevinç ile şarap iç.
Zira hayat;
Bir rüzgar darbesi gibi
Mavi göğün altında
Seni altına alıp
Eziverir ansızın.

Ömer Hayyam

Hayat bu kadar basit , yaşamak ise bu kadar zor işte,

Evvela;
Benim rızam olmaksızın
Dünyaya getirildim.
Hayatta;
Hayretimden başka bir şeyim artmadı.
Sonra yine elimde olmadan
Bu dünyadan göçeceğim.
Gelmekten, kalmaktan, göçmekten
Maksat ne?
Hala anlamış değilim.

Ömer Hayyam

1 Mart 2010 Pazartesi

Senin ışığın sönmüş;


Hafta sonu Kartalkaya'da inanılmaz eğlenerek geçirdik. Sevgili kıymetlim sayesinde çok güzel arkadaşlar edindim. Çok güzel güldük ve çok güzel sarhoş olduk. Kaydık diyerek çoğul konuşmayı isterdim :-) . Az buçuk kaydım . En azından eskisi kadar korkmuyorum kaymaktan. Bacak kaslarımın ağrısı son yüzyılda yaşanılan en büyük ağrı:-)) Fakat bu kadar mı güzel rahatlanır pamuk gibi olunur ve mis gibi deliksiz uyunur. Bundan sonraki organisazyonları ben yapacağım. Çünkü her ne olursa olsun insanın muhakkak bir hafta sonu kaçamağı olması gerekiyormuş. Doping oldu haftaya fıstık gibi başladık.


Bu ara yazılarım arkadaşlardan dostlardan gidiyor:-) Bugün canım Esin'imden bahsedeceğim. Esin'i sanırım 17-18 yaşlarında tanıdım. Kocasını ise 7 yaşımdan beri tanırım. Hep beraber nefis geçen bir zaman dilimi yaşadık. Serhat(Esin'in eşi) Esin, Çisel ve ben allahın hergünü beraberdik ve hergün mü eğlenir insan. Hergün eğlenirdik. Esin'in evi bizim buluşma merkezimizdi. Ne zaman Esin'inimin Annesi vefat etti, işte o zaman acısıyla başbaşa kalmak istedi. Kardeşlerine ve kızına anne , kocasına eş, babasına destek oldu. Güzel yüzü güzel gözleri senelerce mahzundu. Hep uzaklara dalardı. Annemin acısı canımı yakıyor derdi. Bu acıyı içinde eriterek tekrar hayata aramıza dönmesi senelerini aldı. O sıralarda Cisel'imin ve benim hayatlarım değişiyordu .

Beni arkadaşlarım hep deli dolu bilirler. Çok gülen, hafiften deli:-)) ve temiz kalpli diye anlatırlar başkalarına:-)) Esin'imde beni öyle hatırlar. Ama aradan geçen birbirimizi görmediğimiz zaman diliminde benim hayatımda ki değişikliklerden bilgi sahibi tabii ki oldu. Fakat bu yaşanılanların beni değiştirdiğinden Türkçe'si olgunlaştırdığından haberi olmadı. Çünkü o zamanlar O benden çok uzaklardaydı.

Sana geliyoruz Lale dedi. Tamam canım benim dedim. Çarşambaya sendeyiz dedi. Ok. Kaç gibi dedim. !5 gibi orda oluruz dedi, ve dedi ki Lale sana bişey söyleyeceğim. Ha söyle dedim. Senin ışığın sönmüş dedi:-)) Önce bir dalgalandım, daha doğrusu anlamadım. Ya da yanlış anladım. Nasıl yani? diye cvp verdim. İşte ışığın sönmüş. Deli dolu kız yok artık. Mutsuz musun yoksa dedi. Bir kahkaha attım. Canım arkadaşım benim ışığım çok önce sönmüştü. Ama sönerken sen fark etmedin , benden çok uzaktın dedim. Sadece olgunlaştım hepsi bu. Aksine şimdi belkide hiç olmadığım kadar mutluyum dedim. İçi rahatladı...Birtanecik Zeynep'in Norveçlilere benzeyen güzel annesi:-)) Herkes için kaygılanan , hayatının her alanında herkesi düşünen güzel dost, benim içinde kaygılandı..

Gelelim Yılbaşı dileklerinin kaçının şimdiye kadar gerçekleştiğine;

Evet ilk dileğim Paris te hava güzel olsun du. Hava Nefisti:-)
Nilüfer acil aşık olsun istemiştim:-)) oldu, şimdi tamamına erdirsin isterim.

Evet gerisinin gelmesini ümitle beklemekteyim.:-))

Sevgiyle