19 Mayıs 2011 Perşembe

VEDA

 Blogta ki bitmek bilmeyen arızalar yasaklar beni öylesine soğuttu ki her iki taraftada yazma enerjimin bu tarafa ait olan kısmı bitti. Ne zamandır ertelediğim vedanın artık zamanının geldiğini hissettirdi.

 Ben bundan sonra http://www.tatlikurabiyem.com/ adresinde hem yemek tariflerimle hem yazılarımla olacağım. Beni yalnız bırakmazsanız ayrıca minettar olurum. Ben sizleri zaman zaman okumak için burayı ziyaret edeceğim.

Sevgili Mekila sana verdiğim sözü unutmadım.. En kısa zamanda sözümü yerine getireceğim. Geciktirdiğim için özür dilerim.

Hoşçakalın.

Sevgiler

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Bıyıklı adam.

Elim ayağım buz kesti. Bıyıklı adam, kadına elini kaldırarak bağırıyor, kadın adamdan bir karış ilerde kolunu kaldırarak adamın biraz sonra indireceğini tahmin ettiği elinden kendini koruyarak olduğu yerde duruyor . Ben ise bu duruma  dört beş adım  supermarkete 10 adım ilerde olduğum yerde buz kesmiş bir şekilde duruyorum. Kadın birşeyler mırıldanıyor ve ağlıyor. Sanırım özür diliyor. Ben hala olduğum yerde buz kesmiş duruyorum. Bıyıklı adam, ağzından saçtığı tükürükleri ile birlikte kadının kendini korumak için kaldırdığı kolunu yakalayıp ters çevirerek kadının can havliyle bağırmasına neden oluyor. Bağırması yüzünden iyice sinirlenen bıyıklı adam , boşta kalan diğer eliyle kadının ağzının ortasına şiddetli bir tokat atıyor. Ben olduğum yerde buz kesiyorum. Ne vücudum ne ayaklarım hareket etmek istemiyor. Birbirlerini itip kakarak haddinden fazla yanıma yaklaşıyorlar. Kadın kurtulmaya çalıştıkça bıyıklı adam daha büyük şiddet uyguluyor. Tokat yumruk tekrar tokat , saç çekme boğazını sıkma.... Supermarkette çalışanlar koşarak bıyıklı adam ve kadının yanına geliyorlar, müdahale etmeden seyrediyorlar ve  ben ise hala sanki ayaklarıma çimento dökülüp betona dönüşmüş gibi olduğum yerde onlara bakıyorum.. Bakıyorum.. Adam kadını yere yatırıp boğazına sarılıyor.. kadınla göz göze geliyorum. Hatta gözlerimiz kitleniyor. Kadının gözlerinden inen yaşlara ve nefessiz kalmasıyla kızaran yüzünde bakıyorum. İşte o saniyeden itibaren buz kesmiş parmaklarımın tahmin edemeyeceğiniz bir hızla telefonu alıp 155 tuşlamasıyla   karşıma çıkan sese neler olup bittiğini anlatıyorum nerede olduğumu sonunda da " acele edin lütfen ama lütfen adam kadını öldürmek üzere kadın nefes alamıyor" cümlesini kaç kere tekrarladığımı hatırlamıyorum. Ve ondan sonra sanki saniyeler geçmiyor. Bıyıklı adamın elinden kurtulmaya çalışan kadın , suratının ortasına yediği kafa darbesiyle bayılıp kalıyor. Ağzından yüzünden fışkıran kanlar içinde baygın yerde öylece yatıyor. Ben , gözlerimden inen yaşlara hakim olamıyorum. Adam kadını bırakıp ayağa kalkıyor. Üstünü temizliyor. Kadın baygın yerde yatıyor. Bakışıyoruz. Bana bakıyor üstünü temizlerken. Gözlerimiz kitleniyor.Gülüyor evet yanlış duymadınız BIYIKLI ADAM GÜLÜYOR. Normal adımlarla olay yerinden uzaklaşıyor. Ben bu defa ambulansı arıyorum ama yerimden hiç kıpırdamadan.. Polis ve ambulans aynı anda  geliyor.  Kadın beyinsarsıntısı geçiriyormuş. alıp götürüyorlar.. Ben supermarkete girip alışverişimi yapıp eve geliyorum.

 Hala elim parmaklarım kalbim buz kesmiş durumda. Ve her gözümü kapatışımda kadının gözlerini görüyorum.. Adamın ise sırıtışını...

10 Mayıs 2011 Salı

O dosttur ve hep dostunun yanındadır der bana :-)

Akşam üstüydü. elimizdeki çaylar ve benim yaptığım favori pasta eşliğinde son zamanlarda deli gibi çalıştığım web sayfası ile ilgili konuşuyorduk. O benim çocukluk hatta miniklik arkadaşımdı.Beraber okumak yetmemiş yaklaşık beş senede aynı işyerinde çalışmıştık . Kahkaha eşliğinde geçmişteki sınıf arkadaşlarımızdan beraber çıktığımız tatillerden , annelerimizden ( annelere gününden bir gün önceydi ) onun güzeller güzeli kızından bahsettik. Zamanın nasıl akıp gittiğini hatırlamıyorum. Tam kalkacak olduk, bana dönüp “Lale sen hiç değişmemişsin hala eski haşarı kız çocuğusun. Ben çok değiştim. İçim yaşlandı. Ruhumu sanki bir trafik kazası geçirerek sakatlanmış gibi hissediyorum.. Sen nasıl hala seni tanıdığım ilk günkü gibi kalmayı başardın” dedi. Bu umutsuzluk kokan konuşma beni biraz sarstı. “Hayata bakışımı değiştirdim Demet’çim “dedim. Bardağın dolu tarafını görmek için benimde uçurumlu bir yoldan geçmem gerekti aslında. İsteyipte olamadığım “şeyleri” isteyipte yapamadığım “şeyleri” çok kafaya takmıyorum. Bir de ve en önemlisi ” İnsanların benimle ilgili düşünceleri beni artık hiç ilgilendirmiyor.” Daha pervasız daha umarsamaz oldum sanırım. Ve inan şimdi daha mutluyum..




Yerimizden kalkarken Tv de “Duffy’den çalan mercy parçası ile eski günlerde olduğu gibi karşılıklı dans ederek vücudumuzdaki yağ depolarını birbirimize gösterip kahkalarla gülerek güzel kızını öpüp ayrıldık.


4 Mayıs 2011 Çarşamba

Hahahahahaha gülüyorum ama mutluluktan değil

Oynatmaya az kaldı:-) Oluşan teknik arızalar beni canımdan bezdirdi. Uykuya ve gergin bir gün geçirmemeye hasret kaldım.

Bilgisayarım çöktü. Fırınım arızalandı veeee assolist olarak da web sayfam tamamen arızalandı:-)))) Sonuç olarak müthiş kötü bir gün geçirdim. Hala da geçirmekteyim ..

Burnumdan nefes alıp ağzımdan vererek sakinleşeceğimi umuyorum ...

Geçecek geçecek geçecek geçecek geçec.....

Gök gürlüyor ..

1 Mayıs 2011 Pazar

Bir küçücük insancık varmış,

Dünyaya geliş amacımızın ruhumuzu olgunlaştırmak olduğu gerçeğini bileceksin arkadaş,
Öğreneceksin sen küçük adam.
Önce affetmeyi öğreneceksin.
Sonra saygı duymayı öğreneceksin.
Küçüğüne , büyüğüne
Kimseden daha üstün , kimseden daha akıllı , kimsenden daha zeki değilsin sen küçük adam
Aslında sen kimse bile değilsin..
"Kimse" olmayı öğreneceksin BİR GÜN
Burnun sürtüle sürtüle öğreneceksin..
Ne paranın ne kariyerinin seni aslında kimse yapmadığını öğreneceksin
Çıktığın merdivenin bir inişi olduğunuda öğreneceksin
Adam olacaksın BİR GÜN..

ÖNCE İNSANA SADECE İNSAN OLDUĞU İÇİN SAYGI DUYMAN GEREKTİĞİNİ ÖĞRENECEKSİN.

Bunu öğrendiğin gün ise herşey için çok geç olacak.. Bize " Yetiş" dediğin vakit biz sana "Yetişmeyeceğiz"
Küçük Adam..

30 Nisan 2011 Cumartesi

Com. Net . adresimi açmış bulunmaktayım..

3 aydır gecemi gündüzüme katarak hazırladığım http://www.tatlikurabiyem.com/ ve http://www.tatlikurabiyem.net/ adresimi açmış bulunmaktayım. Aslında işim şimdi başlıyor ve üstünüze afiyet uykusuzluktan olduğum yere yıkılacak durumdayım ama adrenalin bir türlü beni uyutmuyor. Aksilikler devam etmek de ancak herşey düzelecek.. Yayına geçmiş olmam bile benim için büyük başarı :-) Neden mi? 3 ay boyunca çıkan 300 tane aksilik yüzünden 300 kere vazgeçtim:-) de ondan.

Beni orada yalnız bırakmayacağınızı umut ediyorum. Henüz burayı kapatmıyorum. Çünkü sizler beni buluncaya kadar geçen zamanda yazdığınız yazılardan haberlerden mahrum kalmak istemiyorum..

Sevgi ve mutlulukla kalın.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Hah işte buydu aradığım...Helal sana :-)

Çok mu belli oluyor..Bugün yüreğim değişik çarpıyor.. Havadan mı? Bilmem.

Bir Candan daha...



Kendimi en güçsüz en zayıf hissettiğim zamanlarda içimde ki gücü bana anımsatan bir şarkıdır. Senelerdir dinlemekten bıkmadım.

Nefes aldığımız sürece bu hayatta herşeyin çaresi vardır.. Yeter ki yıkılmamayı öğrenelim.

Herşey insanlar için..


Bahar dersek belki kendini Şubat sanan Nisan gider:-) Gerçekten Bahar havası ile Mayıs gelir:-)

20 Nisan 2011 Çarşamba

Sona yaklaştık;

Evet sona yaklaştık. Önümüzde ki hafta Tatlıkurabiyem sayfasını açıyor olacağım. :-) Çok yorgun ama bir o kadar mutluyum. Blog yazılarımıda artık oradan devam edeceğim.. Lütfen beni orada yalnız bırakmayın. Açılışı buradan duyuracağım..

:-) Mutlulukla sağlıkla ve sevgiyle kalın..,

13 Nisan 2011 Çarşamba

Ordan burada şuradan;

Koskoca imparatorluğu sadece üç aşk varmış gibi anlatıyorlar ya inanamıyorum. Pembe dizi gibi..Ayrıca eski İstanbul çekimleri ciddi kötü, yapay. Sanırım paraları yok.
Hayır "Survivor" ı seyretmiyorum çünkü saçmalık ötesi
Evet içimde ki şeytan çıktı. Çıkarken ona söyledim." Bir daha buraya gelemezsin" dedim.
Tatlı Kurabiyem sayfam için deliler gibi çalışıyorum..Az kaldı.
Hükümet seçimlerini merak etmiyorum. Çünkü merak edip umut ettiğimde hep hayal kırıklığına uğruyorum.
Blogspot hala açılmadı biliyorsunuzdur. Çünkü blogsport u yayına açmışlar:-) Bu sehven yapılmış hata işlerine gelmiş ki Blogspotu yayına açmıyorlar..
 Saçma havalar beni hasta edecek diye korkuyorum. Bir gün üşüyorum bir gün terliyorum. Umarım geçen yaza benzemez bu yaz.. Geçen yaz sıcaktan beynimin suları akıyor sanmıştım.
Aldığım en son haberde Kültür Bakanımız sahnede tülüat yapan sanatçıyı makamına çağırıp azarlamış:-) Sanat bağımsız sanatçı özgürdür.. Bilmeyenler öğrensin..
Haa bu arada salıverilen ve bir daha haber alınamayan hizbullahçıların milletvekilliğine aday olmalarını beklemiştim.:-) Kısmet değilmiş. Neyse artık bir daha ki seçimlere..

10 Nisan 2011 Pazar

Sanırım;

İçime şeytan girdi. Bu hırs kin ve öfke nereden geliyor anlamadım. Hayır yani evet öfkeli bir insanımdır ama kin ve hırs bana ait duygular değil. Çok mu birikmiş içimde ? Yoksa bu düşüncelerime kendimce açıklayıcı bir neden mi bulmaya çalışıyorum?

Çıkar mı bu içimden ?

Çünkü ben çok utanıyorum:-(

30 Mart 2011 Çarşamba

Bir kaç gündür;

İnanılmaz yoğunum . Yol ayrımındayım. Bir karar vermek zorundayım. Ve bu iş canımı çok sıkıyor. Başımın ağrısı , uykusuzluğum, düşünceler beni çok yordu.

Bir şey var ama bir şey "O" şeyi yakalarsam aslında herşey çorap söküğü gibi gelecek.. Sancılarım arttı. Oooof keşke burada paylaşabilsem :-( Ama olmuyor işte.

Ya da "Herşeyin hayırlısı" deyip işin içinden çıkmak istiyorum ama bir sonraki pişmanlık beni kahredecek.. Hep öbür yolu merak edeceğim. Hep...

Bu şans mı şansızlık mı?

Karar veremedim.

Gitsin bu lodos .

Canımı sıkıyor.

Mekila 'ya sevgilerle;

Sevgili Melika nın el emeği göz nuru yaptığı bir çantayı satın aldım. Bugün elime ulaştı. Nefis .  İyi ki almışım dedim. Ellerine kollarına sağlık Mekila

Merak edenler mekilaningezegeni.blogspot.comdan diğer ürünlerine bakabilirsiniz.

Sevgiyle,

Gittim, gitti,gitt,git,gi, GGG

Gitsin istiyorum bu lodosun İstanbul'u terk etsin istiyorum. Eğer terk etmezse ben ağrıyan kafamı koparacağım kökünden.

Yaptığım pastaları yememek istiyorum.. Ama beceremiyorum lodos giderken bu pastalarıda götürsün istiyorum.

Karar vermemek istiyorum .. Saçma zamanlarda, tam  bir yola girmişken, aklımı çelecek başka bir yol çıkmasın istiyorum.. Bu defa son .Artık karar vermeyeceğim...

Gittim demek istiyorum. Kaf dağının arkasına. Yoo tek başıma değil . Onsuz nefes bile alamıyorum ki kaf dağının arkasına gideyim. Onunla beraber gittim demek istiyorum bütün dünyaya..Ve demek istiyorum ki " ben karar vermeyeceğim anladın mı , bir karar vermiştim aklımı karıştıramazsın benim"

26 Mart 2011 Cumartesi

Mehveş Evin 'in Milliyet Gazetesinde çıkan yazısı; Herkes aynı soruyu soruyor. "Ne saklıyorsunuz"Neyi kapatmaya çalışıyorsunuz?"

İmamın ordusu


Yayımlanmamış bir kitap, neden yok edilmeye çalışılır?

Bu sorunun mantıken tek bir cevabı var: Demek ki içinde, birtakım çevreleri rahatsız etmekten öte, zarar vereceği düşünülen bilgiler var! Hiçbirimiz, basılmamış bir kitap hakkında fikir yürütemeyiz. “Ama içinde yalan, propaganda ve iftira var” deme, eleştirme, tartışma şansına da sahip değiliz.

24 Mart 2011 Perşembe günü, bu ülkenin tarihine yeni bir kara sayfa olarak geçti. Ahmet Şık’ın, üzerinde çalışmakta olduğu kitap yüzünden terör örgütü üyeliğiyle suçlanması ve Silivri’ye yollanması yetmemiş olacak ki... “İmamın Ordusu” adlı kitap taslağı kopyalarının bulunduğu adresler basıldı.

Polis, İthaki Yayınevi’ne, Şık’ın avukatı Fikret İlkiz’in ofisine ve kitabın diğer yazarı, gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun çalıştığı Radikal gazetesine baskın düzenledi.

Üstelik polis, bulduğu taslaklara el koymakla kalmadı. Mavioğlu’nun bilgisayarında bulunan kopyayı, resmen sildi!



Taslaktan propaganda

Meğer yayımlanmamış bu kitap, “örgütsel doküman”mış. Ergenekon terör örgütünün propagandasına yönelikmiş... Satır aralarında talimat ve emirler varmış... İyi de güzel kardeşim, biz nereden bileceğiz?

Bu ülkede pek çok genç insan, sırf “örgütsel doküman” bulundurduğu, hatta “yayma hazırlığında” olduğu gerekçesiyle hapse atıldı. Bu “doküman”lar bazen bir kitap, bazen broşür, bazen de bir poster oldu.

Kiminin sesi duyuldu, kiminin varlığından bile haberdar olmadık. Kimi yattı, çıktı, yeni bir hayata başladı. Kimi cezaevi ortamında gerçekten örgütsel faaliyetlere girdi.

Gazetecilere yönelik baskı ve tutuklu yargılama süreçleri ise uzun zamandır gündemde. Ancak ilk kez bir kitabın taslağı “örgüt propagandası” olarak değerlendirilip imha edilmeye çalışılıyor.



Zihniyet değişmedi

Kitap, kitap diyoruz, içeriğini hatırlayalım: “İmamın Ordusu”, Fethullah Gülen cemaatinin devlet kadrolarındaki yapılaşmasını anlatıyor(muş).

Mademki özel yetkili mahkeme bu kitaba el koyuyor, basılmasına engel oluyor, hatta siliyor... Sıradan bir vatandaş, “Kitabın basılma ihtimaline karşı bu önlemler alınıyorsa... Demek ki devleti zor duruma düşürecek bilgiler var” diye düşünmez mi?

Üstelik baskını yapan ve arka çıkan güçler, en çok eleştirdikleri “askeri vesayet” mantalitesiyle hareket ediyor: Beğenmediğin düşünceyi bastır ve yok et.

Kitabın adı, zaten her şeyi anlatm-ıyor mu? Aktörler değişti, zihniyet aynı.







GÜNÜN TWİT’İ

Twitter’da dün “imaminordusu” diye taglenen twit’ler yükselişteydi. Protesto için en çok paylaşılan twit şu: “imaminordusu kitabı bende de var”.







BEKLİYORUM...

- Yakın dönemde “Darbe Günlükleri”ni yayımlayan Nokta dergisi basılıp, kapatıldı. Nokta’yı savunan herkesin, mesela “Genç Siviller”in, bugün aynı tavrı “çıkmayan kitap” için göstermesini...

- “Yandaş medya” diye damgalanmaktan fevkalade rahatsız olan, bunu reddeden medya mensuplarının, aksini ispat edip “demokrasiye ve ifade özgürlüğüne inandıkları”nı göstermeleri ve er meydanına çıkmalarını...

- Meslektaşları içeriye alınır, dergi ve kitaplar basılırken sesini çıkarmayan gazetecilerin nedamet getirmesini...

- Yıllardır “Hrant için adalet için” Dolmabahçe’de toplananlar, bu pazartesi “Hrant için, Nedim için, Ahmet için” saat 09.30’da toplanacaklar. Şimdiye dek Dink cinayetinin aydınlatılmasına destek veren herkesin, Ahmet ve Nedim için de orada buluşmasını...

- Anti demokratik uygulamalar karşısında seslerini yükselten sivil toplum kurumları, sanatçı ve aydınların, “Çıkmayan kitap baskını” için toplanıp, bir bildiri yayımlamasını...

- Bütün yayınevlerinin bir araya gelerek kendi meslek ve işlerinin geleceği için son baskınları protesto etmesini...

Bekliyorum... Acaba bekleye-rek de bir suç işliyor muyum?

25 Mart 2011 Cuma

Ne demek ?

Ne demek ?  Bir kitap basılmadan yayınının yasaklanması ne demek ? Basılmadan imha edilmesi ne demek?  Kitap yasaklamak ne demek? ne için ? nedir bu korku? neyi duymamızı istemiyorlar? Merak ediyorum ? Bütün bu karmaşayı bize ne zaman açıklayacaklar? Ne zaman ? Ne zaman ? Ne zaman ?

21 Mart 2011 Pazartesi

Yaw bilen var mı-( hani açılacaktı bu blog !!!

2008 de Japonya seyahatimde öğrendiğim çok önemli bir cümle vardı."Üstün ırk" . Evet kendilerine üstün ırk diyorlardı.Üstün bir ırk olduğunu anlamak için gidip ziyaret etmek gerekmiyor..Son depremde ağlamamak için kendimi zor tuttum. Neden mi? Çünkü nükeer enerji santralinde radyasyonu önlemeye çalışan 130 tane aslan yürekli Japon var.Üstelik ölüm onların çok yakınlarında. Asla oradan sağ ve sağlıklı kurtulamayacaklar.
 Deprem sonrası yağma veya tecavüz yapan fırsatçı  yok,  japon mafyası bile  depremzedelere yardım yapıyor.. Hatırlayamadığım geçmiş senelerden birinde Japon ekonomisinin kötü gidişatı sebebiyle kadınların altınlarını devletlerinin refahı için bozdurduklarını okumuştum. Gerçekten üstün bir ırk. Bir kere daha hayranlık duydum. Fakat onların sınanmaya ihtiyaçları yokmuş. Dünyanın böyle bir örneğe ihtiyacı varmış.

"Türk gibi sigara içmek" değiminin de Japonya'ya gidip onların nasıl sigara içtiğini görmedikleri için sarf edilen bir söz olduğunu düşünmüştüm. İş çıkış saatlerinde metro istasyonunda insanların metroya bindikten sonraki yerde gördüğüm izmaritlere inanamamıştım. 

Allahın merhameti üstlerinde olsun.

Bu web sayfası beni o kadar yordu  ki, gözümü kapatıyorum hamur yoğuruyorum veya web sayfasında eksik bir nokta aklıma geliyor. Rüyamda da yemek fotoğrafları çekiyorum:-))) Bitirmeme az kaldı demek isterdim ama daha cidden başındayım. Doğum yapamak zor ve sancılıdır.Bebeğimin  ne zaman doğacağını şimdilik bilemiyorum. Buna rağmen çok mutlu ve yorgunum. Birtanem kıymetlim işinden arta kalan zamanlarda deliler gibi web sayfamla uğraşıyor. Ne yapsam hakkını ödeyemem. Onun zekasına becerilerine her geçen zaman daha fazla hayranlık duyuyorum. Nasıl bu kadar meziyetli onuda bilemiyorum. Yaptığı model uçakları , besteleri... Seni çok seviyorum..Sana hayranım..Bunları okuyamayacağınıda biliyorum:-( Çünkü bu salak blog hala açılmadı!!

Yaw bilen var mı? Ne zaman açılacak bu meret..


17 Mart 2011 Perşembe

Henüz veda yok;

Öncelikle blogların kapatılması beni inanılmaz gerdi. Dns değiş girmeye çalış, kumanda panelini gör içeri gireme. Dns değiş girmeye çalış yorumlara cevap yazama.. Dns değiş girmeye çalış hiç gireme..Ne yazmak için heves ne sayfaya girmek için merak kaldı. Deli anne gibi bende gideceğim ama benim gitme zamanıma biraz daha var. Html ile css yi tam çözdüğümde tatlıkurabiyem.com; tatlikurabiyem.net te olacağım. Klasik yemek tariflerimle beraber..

Bu arada; Nükleer enerji ile ilgili akşam haberlerinde RTE ın söylemiş olduğu daha doğrusu savunmuş olduğu bir cümleye takıldım. Şöyle diyor; "Yapılan herşeyin riski var. Yaptığımız köprününde riski var , tüp geçidin de.. Şimdi riski var diye bu işe girişmeyecek miyiz??"

Cevap hakkımı kullanmak istiyorum. Herşeyin bir riski olduğu gerçeğini hepimiz kabul ediyoruz ancak yapılan köprünün riski , o köprü üstündekileri veya tüp geçidin içinden geçen insanları kapsar . Yani bir doğal felakette neredeyse bir toplumun yarısını yok edecek ve senelerce izleri silinmeyecek bir "risk" hiç bir zaman alınmamalıdır. Türkiye deprem ve heyelan ülkesi... Türkiye de yapılacak olan nükleer enerji santrali , sadece bizleri baş edemeyeceğimiz bir sorunla karşı karşıya bırakmaktan başka işe yaramayacaktır.

Yüzyıllardır  milletimizi yok etmeye çalışanlara nispet bir adet nükleer enerji santrali yeterlidir sanırım..

Japonlar baş edemedi...

 Ülkemde nükleer enerji santralı istemiyorum..

...

16 Mart 2011 Çarşamba

Sonunda ,

Yatmak üzereydim. İkiz annesinin yazısı dikkatimi çekti. YASAK KALKIYOR demiş. Çok büyük müjde oldu bu haber. İlk günler gerçekten çok üzüldüm. Yazılarım kaybolacak diye çok endişelendim. Bir kaç kere DNS değiştirdim. Çok kötü bir duygu, sizin tasarladığınız size ait olan bir meskene girişinizin yasaklanması. Bu gece huzur içinde uyuyacağım.

Sevgiyle,

11 Mart 2011 Cuma

Sihirli değnek istiyorum..

Sabah uyandığımda aklımdan geçen  ilk  şey;

“Bir gün eğer bu dünyaya gelmeye tekrar hak kazanırsam neler yapmak  isterdim.”

Keşkelerden çoktan geçtim de, kursağımda kalan çok şey var.. Daha çok gülerdim falan demeyeceğim. Çünkü yapmak istediklerim daha maddesel şeyler..

Kesin Fransızca ve İspanyolca öğrenirdim.
Tiyatro eğitimimi asla yarım bırakmazdım.
Eğer tercihi ben yapacaksam “Isveç. Norveç, Danimarka gibi  ülkelerde doğmak ve yaşamak isterdim. Tercihi her zaman ki gibi bana vermediler mi? Bende burada doğar kesin Londra ya yerleşirdim..
Toprakla daha haşır neşir olabilirdim.
Deniz vazgeçilmezim . Penceremi açtığımda deniz görmek isterdim.
Eşimle daha erken tanışmak isterdim..
Fotoğraf çekmeye daha erken başlamak,
Ve en önemlisi erken bir şekilde çocuk sahibi olmak isterdim.

Saçlarımı kuruturken  listeyi uzatmaya başladım. Fark ettim ki :-) ben bu ara  hiçbir şeyimi sevmiyorum. Saçımı başımı kilomu  kaşımı gözümü ;ve ayrıca şiddetli bir biçimde kendimi  başarısız buluyorum .:-)

Kendimi olduğum gibi kabul etmek bana bu ara çok zor geliyor aslında yapmak istediğim çok şey var diye söylendiğim için , eşim bunun  aldığım kilolarla ilgisi olduğunu  söyledi .

Fransızca ve İspanyolca öğrenseydim daha zayıf kalırmıydım ?:-)


Sevgiyle,

9 Mart 2011 Çarşamba

Heeeyyyyy yupiiiiii

Heeey her yerde kar var:-) Fırtına var, kaza var , soğuk var, trafik var.:-))

Bakmayın böyle dediğime ben çok mutluyum. Geçen sene sonundan beri bunu bekliyordum. Biraz geç geldi ama olsun.

Kar tanelerinin  içimi temizlediğini hissediyorum.



Bugün kendime izin verdim. Evdeyim. Ve inanılmaz keyifliyim. Birazdan cafe fernando bloğundan tarifini almış olduğum havuçlu keki yapacağım. Akşam içinde kış türlüsü..

Allah düşküne , hastaya , evsize, sahipsize yardım etsin..,


Masasın üstüne izimi bırakmak isterdim..
 Ben bugün çok mutluyum.

8 Mart 2011 Salı

İçim kaldırmıyor,

Bugün 8 Mart kadınlar günü dolayısıyla resimli basın bağırıp durdu . Sabah elime kırmızı karanfil tutuşturuldu. Ki karanfil çiçeği benim bildiğim cenazelere gönderilir. Badem bıyıklı , birilerin vekilleri "kadınların emekçi oluşları ile ilgili bir torba laf etti"

Kırmızıya boyanmış bir gün istemedim ben. Hele karanfil hiç istemedim. Ayrıca sadece büyük şehirlerde kutlanan anlamını bulamamış bir günü kutlamak açıkçası midemi bulandırdı..

Çünkü;

 Hala kadınlar sokaklarda , evlerde dayakla sürükleniyor ve öldürülüyor. Küçücük kızlar dedelerinin yaşındaki adamlara satılıyor, kayınpederi geline tecavüz ediyor, komşunun oğlu komşunun kızına!!

Dekolte giyen kadına taciz edilmesi kadının suçudur diyen bir zihniyet hala Türkiye sınırlarında var oldukça, 8 Mart kutlansa ne olur kutlanmasa ne olur??

Cinsel istismar ve şiddet ayyuka çıktıkça , bu şiddetti uygulayan insan kılığındaki hayvanlara hiç bir yaptırım uygulanmadıkça bu ülke de yaşayan bütün kadınlar her zaman her şekilde her durumda tehlikedeler.

İçim kaldırmıyor 8 Martta kutlanan saçma günü;

4 Mart 2011 Cuma

Cidden dayanamıyorum;

Ne zamandır televizyon haberlerini ve gazete 3. sayfa haberlerini okumaya cidden dayanamıyorum.

Sevgilisini öldürüp çocuğunun sakat doğmasına neden olan erkek;
Senelerce karısını döven en sonunda bıçakla doğrayan erkek;
Bursalı üniversite öğrencisi kızın bacaklarını ve cinsel organını kesip dereye atan erkek;
Evden kaçan 2 kız çocuğuna sabaha kadar tecavüz eden erkekler;
Arkadaşları ile buluşmaya giden 45 yaşındaki kadını İETT otobüsüne alıp tecavüz edip gasp eden erkekler;

Daha bu liste uzayıp duruyor.. Hanımlar size sesleniyorum. Bu erkekleri biz yetiştiriyoruz. Nerde hata yapıyoruz. Soruyor muyuz kendimize??

Füsun Demirel'in kızına mektubu. Müthiş bir yazı..

Sevgili kızım Aslı,

Biliyor musun, gençliğimin en dinamik yıllarında hep bebek özlemiyle yaşayıp sonra bu duyguyu ertelemek zorunda kaldığımda kendi içimde çok acı çekmiştim ...erteledim çünkü bu ülkede kadın olmak öylesi zordu ki, bebeğim kız olduğunda onun karşılaşacağı sorunları düşündükce korkuyordum...


Ülkemin geleceğine dair iyilikler düşünmeyi hiç bırakmadım.

Ama en az yirmi yıl bu iyimserlikle bebek sahibi olmayı erteleyip sonunda kararımı verdiğimde ellisine gelmiştim...

İyi de olmuş,çünkü sana ve kardeşin Mehmet'e kavuşmakmış yazgım...2008'de dünyaya geldiğinizde ülkemde hala kadınların acıları, yaşanan dramlar azalmamış tam tersine çoğalmıştı...

Aslında daha karnımdayken sizi izlemeye başladığımda anladım ki dişi ve erkek farklılığı embriyonken başlıyor...

Sen karnımın çoğunu kaplayan erkek kardeşinin tekmelerinden sinmiş, sessizce doğumu bekledin...

Dünyaya geldiğinizde ostrojen hormonuyla korunan dişi bebek Aslı sorunlarıyla hemen başetmesını bildi..

Oysa erkek bebek Mehmet daha kaslı, daha kiloluydu ama bağışıklığı daha güçsüzdü....

Şimdi artık iki buçuk yılı geride bıraktık..bu süreçte sen erkek kardeşinin kıskançlık sebebiyle verdiği tepkilere, şiddet davranışlarına mağruz kalmaktasın... savunmak için sadece ısırmayı yöntem olarak seçtin ama hücrelerine işlemiş anaçlık içgüdüsü seni hiç bırakmıyor... sanki Mehmet benim değil de senin oğlun...

Biliyorum ki birbirinden tatlı, dünya güzeli çocuklarım yaşam boyu birbirlerine sevgiyle kenetlenecek, yokluğumda birbirlerine sahip çıkacaklar...Mehmet feminist bir annenin oğlu olduğu için şansını doğru değerlendirecek ve mükemmel bir kardeş, ileride diğer kızlara da mükemmel bir sevgili olacak...

Aslıcığım,

Bu mektubu belkı uzun yıllar sonra okuduğunda değerlendirebileceksin...o yıllarda ülkemde Kadın Hakları ne durumda olacak gerçekten öngöremiyorum...ancak sana bu mektupla anlatmak istediklerim içini çok açmayacak ne yazık ki...

Sana bir belge bırakıyorum diyelim...

Eğer yirmi yıl sonra ülkemde kadınlar artık kadın olmanın onuruyla sevgi,şevkat,aşkı karşılıksız yaşayabilecekse...

Ve kadının şiddet görmediği, taciz ve tecavüze uğramadığı,onurunun ayaklar altına alınmadığı, onursuzca yasamak yerıne ölümlerden ölüm beğenmediği ve ailesi tarafından infazlara mağruz kalmadığı bir Türkiye olacaksa yirmi yıl sonra...

Sen sevgili kızım, güzel bir Türkiyede gençliğini yaşıyor olacaksın...

Oysa şimdilerde durum çok vahim kızım... çok dramatik..çok utanç verici...


Daha 9 ocak 2011 tarihli gazete manşetlerinden yüzünü kaybetmiş bir kadının,bir eş,bir ananın dramına tanık olduk...Sezgin Ergen..18 yıl önce eşinin kıskançlık nedeniyle şiddetine mağruz kalıp daha sonra yaşadıklarına dayanamıyarak av tüfeğini çenesine dayamiş ve tetiği çekmiş...yüzü parçalanan Sezgin Ergen 18 yılda 60 operasyon geçirmiş ve 3 çocuğunu büyütmeyi sürdürürken maskeyle yüzünü hep gizlemiş...

Şimdi Sezgin Ergen'e yeni bir yüz yapılacak...yüzünü kaybetmiş Ergen yüz nakli operasyonuyla yeni bir yüze kavuşacak belki, ama yüzünü kaybetmiş diğer kadınlar ne yapacak...

Sezgin bu ülkede şiddeti yaşayan binlerce kadının sembolü kanımca...

Sezginle birlikte toplum olarak hepimiz yüzümüzü yitirdik yıllardır...

Kadınlar çağlardır yüzsüz bırakılmış sevgili kızım... Yazar Dario FO'nun eseri Medea'da şöyle seslenir Medea;

"...ve bizi bu kafeslerin ardına mahküm etmeniz onursuzluğun en korkuncuydu...başımızı eğmek için çocukları zincirlediniz boynumuza..aynen bir ineği daha iyi sağmak ve çifleştirmek için kazığa bağlamak gibi...oysa ben, bu kafesi parcalamak istiyorum..."

Kafesini parçalamak isteyen günümüzdeki Medealarsa namlunun ucundaki kadınlardı...

Onlar ya eşlerinin ya da ailenin erkek bireylerinden birinin şiddetine maruz kaldılar, ölüm fermanları yazıldı...

Medea'lar namus cinayetleriyle yokedildiler...bazısı 18'inde bile değildi daha...bazısı ardında bebelerini bıraktı...

Bu dünyada kadın olmaktan başka hiçbir günahları yoktu oysa ki...

Bu dünyanın yasası böyle diyenlere karşı kadınlar çığlığını yükseltemedi...

Oysa bu yasaları biz kadınlar mı düzenledik, biz kadınlar mı alkış tuttuk erkeğin erk ilanına?

Çığlıklarımız fısıltı gibi kaldı egemen erkek dünyasında...

Kadınları önce kafeslere kapattılar...sonra onları örtülerin içine hapsedip ardından "kadının örtünme özgürlüğü" dediler...

Kimse Medea kadar olamadı...kimsenin çığlıgı duyulmadı...

Ülkede kadın tecavüzleri arttı...intiharlar, yargısız infazlar çoğaldı...yasa koyucu erkek dünyası ise kadınların onurlarını yitirmesine aldırmadan meclis kürsülerine dayanayıp ikiyüzlü siyaset yapmayı sürdürdü...

Biricik, miniminnacık kızım... biz bu topraklarda acı yaşamış bir kuşağız...

Acı yaşayıp da engelleyememenin utancıyla başım önümde geziyorum...bu ülkenin aydınlarının yazdığı,çizdiği, oynadığı ve her türlü çaba da güçsüz kaldı "erk" in yarattiğı yasanın karşısında...

Toplumu uyuşturan "dizi dizi" dizilerde ise kadının mağduriyeti, tecavüzü, aldatılmışlığı,ihanete uğramişlığı,aşağılanması, cinsel bir obje olarak boy gösterip kanal kanal salınışı köpürte köpürte kitlelere sunulduğundan kadınlar kendi onursuzlaştırılış süreçlerini izlerken reytingleri arttırıp " erk" in güçlenmesine farkında olmadan katkıda bulundular...

Sevgili kızım Aslıcım,

Bu mektubu sadece sana değil aslında elbette kardeşin Mehmet'e de yazıyorum...onunla paylaşmalısın...

Büyüdüğünüzde size daha adil,daha eşitlikçi, her türlü baskı,şiddet ve yasağın ortadan kalktığı bir ülke bırakamazsak ben kendi kuşağım adına sizden özür diliyorum birtanem...

Ve biliyorum ki sizler kadının bu topraklarda yüzünü bir daha asla kaybetmemesi için çabalayacaksınız...

Gün gelir devran döner...

cesaret,onur,sevgi,aşk...


eşitlik,adalet,özgürlük...

ve her türlü ayrımcılığın asla yaşanmadığı...

insanın insanca yaşadığı...

bir ülkede büyür gelişirsiniz...

bu ülkede...bu topraklarda... herkes kendi yüzüyle... beraberce ... şarkılar ve danslarla yaşarsınız meleklerim...

bu bir masal değil..bu gerçeğin ta kendisi...hala inanmayı sürdürdüğüm bir gerçek...

sizleri çok seviyorum...

annen.

Füsun Demirel

2 Mart 2011 Çarşamba

Sia - Breathe Me (Six Feet Under Finale)

My Love by Sia (with Lyrics)

Arif olmaya lüzum yoktu ama anlayana;

Biliyordum.! Bu kadar şanslı olamayacağımı biliyordum. İçimde ki ses bana söylemişti. Susturmuştum onu. Sevincimi gölgelemesin diye..

İnandırmıştım kendimi.. En inandığım zamanlarda bile içimde ki ses konuşup durmuştu.


Kendimi bok gibi hissedeceğimi bilseydim bu uyarı levhalarını gene görmezden gelirmiydim..

Saçma

Rica ediyorum saçmalamayın yaa. Bloğumu kapatamazsınız. Burası benim. Sordunuz mu bana bi kere..Ya da benden savunma istediniz mi? Niçin bu özgürlüğümü elimden alıyorsunuz.. Almayın hem bu doğru değil.Kefil olmadığım birileri yüzünden sanki evime haciz gelmiş gibi hissettirdiniz bana.  Ben mi yayınladım o maçları blogda da , benim bloğumu kapatıyorsunuz. Niye bu saçma mantık. Sevgili atalarınızı illa andıracakmısınız şimdi bana..Veya içten içe sülalenize mi sayacağım. Değiştirin kardeşim 1960 larda kalmış bu düşünce biçimini. 2 tane arsız talebe yüzünden bütün sınıfı disipline gönderen bu zihniyetin şu anda yaşamıyor olması gerekiyordu.Yo yo doğru değil. Yapmayın saçmalamayın..

1 Mart 2011 Salı

İhtilal sonrası babam;

Hatırlarım 1984 veya 85 civarları .Sanırım ihtilalden sonraki ikinci seçimler. Özal , televizyonun içinden çıkacakmış gibi dolma kalemi ile "İcaraatın içinden" adında bir program yapıyor. Babam :-)) öyle sinirleniyor öyle sinirleniyor ki :-)) küfürün biri binpara..
Hele bir gün, akşam yemeği sırasında haberleri seyrediyoruz. Babam çorba kaşığını üstünde kalan çorba artığı ile tüplü olan güzelim televizyonumuza fırlatıyor..Her bir atraksiyonda babam bize , sanki Rahmetli Özal karşısındaymış ve ona aynı şekilde cevap verecekmiş gibi hissettirdiği için , annem ve ben " Aaaaa ayıp oluyooo amaaaa" sözü ile kendisini kınadığımızı her seferinde bildiriyoruz. Ancak babamın bizi duyduğu falan yok. Zaten biz bize olduğumuz için ayıp olduğu falanda yok..

Nefret ettiğimiz !! başbakan, gün geliyor cumhurbaşkanı oluyor.O gün annem ve ben, Babamın televizyonun karşısında ruhunu teslim edeceğini sanıp panikliyoruz.. Gel zaman git zaman Özal rahmetli oluyor , babam şaşkın.. ilk yorumu ise " hay allah  erken oldu bu ... Ben daha hırsımı almadıydım!!!!"

Ateşli bir akdeniz erkeği olan babam bu dünyadan göçünceye kadar, haberleri izlediğinde o zaman ki yönetim kimse , onlar karşısındaymış gibi söylenip durdu. Armut dibine düşermiş. Sıra meğersem bendeymiş.. Şimdi benim kalbim sıkışıyor her televizyonu açtığımda.. Babamın kulaklarını çınlatıyorum içimden. "Babacım, özür dilerim sen tv ile her kavga ettiğinde sana çıkıştığım için" diyerek şu an ki durumuma kendimce mana buluyorum.

Hiç biri değil ama Demirel'e bişey olduğu takdirde sanırım ikinci kere babamı kaybetmiş  olacağım. Çünkü doğduğum an itibari ile en uzun başta kalan isim.

Arkadaşlar ne yapacağız? Hal çaresi düşünen var mı?

28 Şubat 2011 Pazartesi

Sevgili hacker im;

Amacın ne bilemiyorum?? Kimsin ?? Merak etmiyorum?? Sen bunu hackle ben başkasını açarım.... Senin kanına bu kadar dokunacak burada ne var bilemedim. Kaçak dövüşme.. Kaçak dövüşme.. Burası okunan bir blog . Küfürü hakettin ama etmiyorum. Çünkü terbiyem müsait değil. Ama şuna söylüyorum sana. Allah cezanı versin.KORKAK.

22 Şubat 2011 Salı

Yeni bir nefes,

Yeni bir hava solumaktayım bugün. Yeni bir heyecan. Biraz korku , biraz endişe çokca mutluluk. Allah utandırmasın diye bir laf vardır ya; Ne olur beni de utandırmasın..

Diren, arayamadım affet. Koşuşturma ile geçti.
Momentus çok özledim. Burnuımda tütüyorsun ama inan hiç fırsatım olmadı. Ne olur sende affet.

Ben biraz daha seyrek ama hep burdayım. Ne bu bloğu kapatacağım ne de yazmaktan vazgeçeceğim. Sadece değişen hayatıma uyum sağlamam ve kendime zaman yaratmam gerekecek.

Nilü , Meltem ve Cisel  kalbim sizinle ..

Sevgiyle kalın.

18 Şubat 2011 Cuma

3 gün güldüm,:-))

Masada 6 kişiyiz. Bir ben, bir büyük patron birde Almanca bilen ama Almanlara Almanca bildiğini bildirmeyecek sevgili Ahmet( gerçek adı bende saklı). Karşımızda 2 adet has Alman bir adet aracı ve aynı zamanda tercüman.. Pazarlık başladı Almanlar konuşuyor tercüman tercüme ediyor. Ahmet Bey Almanların söylediği ve tercümanın tercüme etmekten çekindiği cümleye sinirlenip, sadece çok iyi Almanca bilenlerin bilebileceği bir değimi Almanca söyleyiveriyor. Hans , büyük bir öfke ile ayağa kalkıp parmağını Ahmet'e doğru uzatıp Almanca" Sen Almanca biliyorsun" diyor. Peki Ahmet ne yapıyor; Kafasını bilmiyorum anlamında sağa sola sallıyor. Peki ben ne yapıyorum; ağzımdaki çayı masaya püskürtüyorum...Yo yo Ahmet laz falan değil, Konyalı....

16 Şubat 2011 Çarşamba

Saçma sapan; sapla sapan;, sakla zaman

Saçma sapan hesap soruları deli ediyor beni. " Niye beni aramıyorsun?" Gerçeği söylediğimde kaldırabilecek misin?

Babam , "sapla samanı karıştırma" derdi. Şimdi yanımda olmasını ve "Babacım yardım et, gene sapla saman birbirin karıştı, üstelik onların arasında iğne arıyorum:-( " diye yardım istesem ne güzel olurdu.

Bu akşam kapağı kırmızı kareli kutunun içinden çıkanlara  inanamadım. Bir adet korse.. 34 bedenken aldığım içine nasıl girdiğimi hatırlamadığım ve o kadar zayıfken neden korse giymek istediğimi anlayamadığım, bu kaosun içinde ağrıyan karnımdan !! dolayı aldığım kilolara bakıp hüngür hüngür ağladığım.. Gerçeği hergün aynada tekrar tekrar görüp kendimden nefret ettiğim bu süreci kazasız atllatmayı umduğum, sevdiğim üzüldüğüm, baktığım gördüğüm görmediğim, sevm,,,,,,,

Kahve ve çukulatalı kek:-) ruhumu temizleyebilir..

Ben gittim.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Bugün benim doğum günüm hem sarhoş olucam ama hastayım:-))

Sabah bademciklerimin ağrısı  ile uyandım 8.00 de. biraz da halsizlik.. Banyoya girip elimi yüzümü yıkamam zamanımı aldı. Normalde evden 15 dakikada çıkan biri olarak yarım saatte toparlanamadım. Ofisin olduğu binanın her tarafında inşaat var. Yıkattığın araba akşama çamur gibi oluyor ve hatta çalışan iş makinelerinin gürültüsünden çoğu zaman telefonda ki sesi duymuyorsun.. Ama bugün güneşin parlaklığından mıdır nedir ? Kulaklarıma  kadar vuran bademcik ağrısı ya da   sabah iş makinelerinin gürültüsü canımı sıkmadı. Bugün vucüdumun bir kademe sonra isyan bayrağını çekerek "beni yatır" moduna girmesine yüksek  moralle mani oldum. Çünkü   bugün benim doğum günüm. Bu saatte kadar (saat 13.09) bütün arkadaşlarım , dostlarım sevdiklerim sabah 8.00 itibariyle beni unutmadıklarını mesajla , telefonla maille kutlayarak beni çok mutlu ettiler. Ne kadar şanslı bir kadın olduğumu sayelerinde bir kere daha hatırladım.

Arıza bir kova burcu olarak:-)) bu sene ki doğum günü dileğim şunlardan oluşuyor ; 

 "Sağlığımla sevdiklerimle, sevdiklerimin sağlığı ile bol mangallı :-)) , bol gitarlı , mis eğlenceli , hafif alkollü, çokça gülerek" bir sene geçirmek istiyorum.. Para mı? parayla işimiz olmaaazzz:-)))

Sevgiyle,

6 Şubat 2011 Pazar

Güzel Kadınım Benim,

Hadi kalk,
Harekete geç ve dışarı çık.
Dışarı çık ve kendine ciciler al, süslen püslen,
O güzel vücuduna yakışır bir mini etek al mesela,
Mesela bir de uzun çizme,

Hadi kalk doğru kuaföre,
Makyaj ama gözlerinini güzelliğini kapatmayan,
Yanağındaki bal gamzesini saklamayan,
tatlı dalgalı bir saç ama benim sevdiğimden,

Hadi kalk harekete geç ve dışarı çık
Acele et olur mu?

Sonra birlikte çıkalım
Beyoğlu'na gidelim,
Mesela seninle ilk yemek yediğimiz restorana,
Oradan çıkıp barlara akalım,
Gidelim gülelim eğlenelim el ele sokaklarda yürüyelim
haytalık yapalım anlayacağın,
Hadi kalk harekete geç ve hazırlan,

Çünkü bugün; bizim evlilik yıldönümümüz,

Güzel kadınım benim,

M.C.Y..
04.02.2011

Rainy night in Paris - Chris De Burgh


Paris te evlendim bir sene önce dün:-) Nefis bir şarkı . Keyifle dinlemeniz dileği ile

Sevgiler..

İnsan olmak;

Kaç zaman öyle gazetede ki  resme  bakakaldığımı hatırlamıyorum. Hemen hemen bütün köşe yazarları ondan bahsediyor, hala. Yazılan yazıların acımasızlığı tüylerimi ürpertiyor. Midemi bulandırıyor.

 Bu dünyada hepimiz başka başkayız. Sevgilerimiz ,nefretlerimiz ,yemek kültürümüz, arkadaşlarımız, işlerimiz görgümüz. En çok birbirine benzeyen insanlarda bile en az 3 farkli görüş çıkar. Buna rağmen birbirimiz acımasızca eleştirmeyi hak sayarız. Bizim gibi yaşamayan bizim gibi düşünmeyen insanları asarız En acımasızca eleştirilerimizi yukarıya tırmanmış veya merdivenlerin ortasına gelmiş ve çok sevilen  insanalara yaparız. Onları, insan içine çıkamayacak duruma düşürmekten gizli bir zevk alırız.. Kişisel hırslarımızdan gözlerimizin döndüğünü ve etrafa ne kadar zarar verdiğimizi görmezden gelerek VİCDAN denilen kelimenin ne anlama geldiğini hatırlamaktan imtina ederiz. Sevmediğimiz kişiye saygı göstermeyi bilmeyiz.

Bu "insan olmak "sa ben insan olmak istemiyorum.

Kalbimi acıtan , muhtemelen ailesini perişan etmiş olan bu yazıların hepsi bir gün bu insanlar için yazılmayacağının garantisi yok..

Yok olan bir hayatın, annesiz büyüyecek bir bebeğin, kendisinin bile cevaplayamayacağı saçma sorulara maruz kalan ve acının en dibini yaşayan bir kocanın, evladını kaybetmiş bir annenin "AH" ını  ilerleyen zamanlarda nasıl  tutacağını göreceğiz..Çünkü ben inanıyorum ki "hesapların hepsi" bu dünyada görülüyor.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Çok üzgünüm;

Sabah aldığım haberle cidden sarsıldım. Yakın akrabamı kaybettim sanki. Şaşırdım, affaladım, inanamadım. Ve tekrar anladım ki hayat incecik bir pamuk ipliğine bağlı.. Önce affedin. Sonrada sevdiklerinize sarılın. Çünkü yarın çok geç olabilir unutmayın.

Takdir ediyorum ;

Sezen Aksu - Sinanay - Sezen Aksu-Sinanay
Found at abmp3 search engine


Tefalin nutricook düdüklü tenceresini aldıktan sonra durmadan yemek yapmaya başlamam;
Aşureyi tam dört kez deneyerek sonunda tutturabilmem,
Hala platformlu ayakkabılardan nefret ediyor olmam ve inatla almamış olmam,
Sinirleri aldırmış gibi araba kullanmam,

Finalde ise;
Telefonda avaz avaz bağıran kadına sukunetle "bağırısanız sizinle iletişim kuramıyız" deyip telefonu yüzüne kapattığımda hiç sinirlenmemiş olduğumu   fark ettikten sonra,

ŞİNANAYDA ŞİNANAY HOPPPAAAA  ŞİNANAY

diyerek kendimi takdir ettim.

28 Ocak 2011 Cuma

Sevme Sanatı;

Jason Mraz - I M Yours
Found at abmp3 search engine



Sene kaç bilmiyorum fakat oldukça eski bir olay olduğunu söyleyebilirim. Sevgili arkadaşım Seda ve o zaman ki nişanlışı  Ekin kardeşimizin evliliklerine sanırım 4-5 gün kala bize gelirken arabanın içinde yün yumağına dönmüş hallerini gördükten sonra şaşkınlıkla eski eşime dönüp içerde ne oluyor sence diye sormuştum. O da şaşkınlıkla "Seda'nın ayağı Ekin'in ağzının üstünde sanırım" diye bana cevap vermişti . Arabanın yalpalayarak önümüzde durduğu sırada gördüklerimiz ise daha komikti. Seda'nın eli Ekin'in saçlarında ,Ekin'in bir eli direksiyonda diğer eli  ile Seda'nın ayağını tutyordu. Bu yumağı çözmek bize kalmıştı..İkisininde arabadan tahliyelerini kazasız belasız sağladıktan onra elime tutuşturulan yenmeyecek haldeki pasta paketine ,Ekin kardeşimizin yüzündeki tırmık izlerine ve Seda'nın elmacık kemiğindeki şişliğe bakıp "Yahu siz bu halde nasıl evleneceksiniz " sözümle Seda ve Ekin'in aynı anda "bitti bu iş" bağırmaları bir olmuştu. Biz   evde olayın vehametini anlatmaya çalışarak sanırım bir 5 saat geçirmiştik... Sonrası mı?:-) Evlendiler..Sanırım 12 senedirde evliler çok güzel bir kızları var. İlişkileri de aynı tutku ile devam ediyor ..:-))))Ve 12 senedir onları gördüğüm her vakit boşanıyorlar.Yalnız garip bir şekilde  onların hiç küstüklerini görmedim. Her ilişkinin bir ruhu varmış ya:-) bunların ruhu nerelerinden geçiyor hiç bir fikrim. yok.Sevgili Ayda'cım , annesi ile babasının yaşadığı gibi bir aşk istiyormuş.. Çözebilen varsa beri gelsin.

26 Ocak 2011 Çarşamba

Pardon ya cidden;

Sürekli değişen blog sayfamın görüntüsü yüzünden cidden pardon.Bir türlü doğru ve içime sinen tasarımı bulamadım .Bulduğum an hep birlikte rahat edeceğiz sanirim.:-))

25 Ocak 2011 Salı

Siyah;

Renklerden siyahtayım. Yakışır sarışına siyah derler.. Sebepsiz mi bu siyah? herşeyin sebebi vardır derler. Siyahın sebebi beyazdır. Ne kadar çabuk siyahlaşır aslında beyaz. Reklamlarda bile beyazlarınız daha beyaz lafı yalandır işte..Çünkü hiç bir şey ilk beyaz olduğu zamana geri dönmez.İlkinden sonra hep bir siyahlık oluşur o beyazın üstünde..
En beyazlar daha çabuk siyahlaşır...

Siyah gece elbisesi bile almamşımdır senelerce.. Sevmem ki siyahı. Kiri göstermememesinin dışında kötülüğü , karanlığı ve belkide ölümü hatırlatır bana..Gardrobuma baktım. Çok fazla siyah var artık..Nerede hata yaptım acaba ?

21 Ocak 2011 Cuma

Atilla İlhan .. Nur içinde yat

Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci

Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde
Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da
Beni sardigi bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye degil
Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini
Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim
Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin
Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun
Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim
Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi
Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda
O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim
Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda
Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim
Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramizdaki kilometreler nasil çoksa
Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan atesin ile
Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken
Kalbimin yanip tutustugu anlarda
Gelip o bu atesi alevlendirerek
Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

Korkuyorum!
Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.
Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.
Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.
Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten degil;
dostlugunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum ...

ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...


ATTİLA İLHAN

Life is wonderful

Jason Mraz - Life Is Wonderful
Found at abmp3 search engine
2007 yılında İngiltere seyahatimde gittiğim bir konseri hatırladım. Nefis günler geçirmiştim. Bu kocamaaan yaşantımın içersinde yıldız gibi parlayan günlerdi..
Keyifle dinlemeniz dileği ile

Sevgiyle,

19 Ocak 2011 Çarşamba

Aşığım sana çünkü;

Ben hastalandığımda hiç bir zorunluluğun yokken bana bebekler gibi baktın,
4 senede sadece bir kere kalbimi kırdın:-(
Gece yarısı seni horluyorsun diye uyandırdığımda hep gülümseyerek uyandın,
Kapıyı anahtarla açmaya üşendiğin için , wc de olsam dahi kapıyı  benim açmamı bekledin,
En sevdiğim çiçeğin ne olduğunu sormadın ama bana aldığın çiçeklerin hepsi muhteşemdi,
Özür diledin,
Beni affettin,
En çirkin halimle bile bana dünya güzeliymişim  gibi davrandın,
Her yurt dışına çıktığında hediyeleri önüme yığdın,
Yaptığım kötü yemekleri bile nefis yemeklermiş gibi yedin,
Benim için sigarayı bıraktın,
Elimi hiç bırakmadın,
Kahvaltıyı sevmediğin halde ben seviyorum diye hafta sonları bana nefis kahvaltılar hazırladın,
Bir sene önce beğendiğim yeşil masa lambasını hatırlayıp ofisi açtığımız an masama hediye aldın,
Hep çok güzel baktın,
Hep çok güzel güldün,
Beni hiç eleştirmedin,
Hiç küsmedin,
Hiç inat etmedin,

Sadece bunlardan dolayı mı sana aşığım sanıyorsun ?
Hayır.

En çok bana sırtını kaşıttığın  için ,

Sana aşığım.

Kıymetlime,


Kıymetlin..

17 Ocak 2011 Pazartesi

Can Yücel

Ne yormak istedim seni
Ne de yormak kendimi
Çok çalıştım
Gitmeye de kalmaya da
İkisi de aynı acı, ikisi de rezil
Daha öncede gitmiştim. Ama böyle kalarak değil.





Herşey zamanını bekler, O gün yazılarıma atfen;

Umudum kalmadı. Bütün yolları denedim. Kısmetten öteye yol yok der annem. Gerçekten öyleymiş. İnsanın hayallerini olmayacak diye bir köşeye atması zor oluyormuş anladım.. Yeni bir hayat amacı bulmam gerek şimdi. Canım kocam "ben varım ,ben olayım senin hayat amacın" diyor. Onun bana verdiği sıcaklığı ve güveni içimde hissediyorum. Ve ona bir çocuk verememenin ezikliği acıtıyor beni.

Hayata bıraktığım yerden tekrar başladım. Biraz buruk biraz kırgın biraz isyankar. Vazgeçmişliğimin hırsı bedenimi esir aldı. Kah ağlayarak kah içkinin dibine vurarak çıkarıyorum. . Herşeye rağmen yenilmiş hissettmiyorum kendimi. Bunuda atlatacağım ..

Ve,

Acımadı ki diye omuz silkeceğim.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Bir an;

Bir an vardır;
Göz göze geldiğin an,
Bineceğin aracı seçtiğin an,
Yumurtanın spermle buluştuğu an,
Olmaman gereken yerde bulunduğun an,
Fotoğrafın çekilirken telefonun çaldığı an,

İşte bu anlarda hayatının akışı değişir ve sen hep o karar verdiğin ana geri dönüp "o anı" düşünürsün;

Bir an gelir " o anı" sevgiyle anarsın ,
Bir an gelir "o anı" hiç hatırlamak istemezsin.

İşte ben , bugün hatırlamak istemediğim o anı hatırladım.

8 Ocak 2011 Cumartesi

Sadece bir kaç söz;

Yaklaşık bir haftadır hem yeni ofis işleri hem benim özel işlerim beni biraz gerdi. Bununla birlikte çok sevdiğim bir çift arkadaşımın aralarının ciddi biçimde bozuk olması   ve ne yazık ki  tekrar ayrılık laflarının ortada dolaşması  enerjimi aldı götürdü; Herneyse .

Cumartesi akşamı daha eğlenceli işler varken blog sayfama girmeyi pek istemedim ancak kafam karışık. Kafamın karışık olduğu zamanlar yaptığım en önemli şey düşünme mekanizmamı durdurmak.Bunu nasıl yapıyorum? Bunu çizgi film izleyerek yapıyorum. Televizyonda çizgi filmi buluyorum ve başlıyorum anlamaya çalışmaya , anladıktan sonra çizeri veya senaristi ile ilgili kendimce yorum yapmaya.. Böylece düşünme mekanizmam duruyor..Durmasına durdu da çizgi filmler bitti..

Şimdi Öncelikle "Deli Anne" Yazını şimdi okudum ve  çok üzüldüm böyle şeyler yaşadığın için. Ancak bunu o kadar güzel anlatmışsın ki . Orada yorum yazanlara cvp vermemişsin belli ki canın gerçekten sıkkın. Bu yüzden bende orada yorum yazmak istemedim sana. Benim sayfamı okuyan kişi sayısı az ya ondan burada yazmak istedim.

Anne ile birey olmak arasında hiç çizgi kalmadığı bir an var. Ailenin ve çevrenin senden anne olarak beklentisi ve yargısı, kendi anneliğini yargılaman . Çocuklarını nasıl yetiştireceğin konusunda ailenden veya büyüklerinden müdahale.Senin herşeyi yetiştirme ve mükemmel yapma çaban. Toplum baskısı sonunda onlardan ayrı geçirdiğin en ufak zamanda bile suçluluk duygusu . Sevgili Deli Anne, seni çok iyi anlıyorum diyemem çünkü ben hiç anne olmadım. Ve şunu biliyorum iki tane çocuğum asla olmayacak. Ben istemediğim için değil ama:-)  Nefis bir anne olduğuna eminim. Nefis bir matematik mühendisi olduğuna da eminim. En önemlisi kendi ruhunu besleyerek birey olarak kendi özgüveninin sağlamasını yaparak anneliğine çok fazla katkıda bulunacağınada eminim. Yeter ki isteklerini iyi ifade et. Sen sağlıklı bir ruh hali yaşadığın zaman ancak çocuklarına faydalı ve mükemmel bir anne olabilirsin:-) diye düşünüyorum. Lütfen bu sayfada yazdığım için affet. Bilmem belki okuyamazsın bile bu yazıyı :-)))

Şimdi ben kafamın karışıklığını çözmeye gidiyorum. Üç ,beş ,onbeşgün içersinde çözmeyi planlıyorum..

Sevgiler

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bayıldıklarım;

Azerbeycan medyasında yer alan " Amerika dış politakası KIM KARDASHIAN denilen kadının yatak odasından mı yönetiliyor" sözü;

BDP li adını hatırlamak dahi istemediğim şahsın " Çift dil ve özerklik " kelimelerini sarf ettikten sonra pardon biz bunu demek istemedik demesi;

TV de  reklam başlamadan önce "gerçek hikayedir" diye belirtilen hangi cep telefonu hattı olduğunu bilmediğim reklamda Öğretmen kızın "sobayı yakmak için için önce ne yapıyor muşuz?" sorusuna tatlı bir kız çocuğunun "anamızı cep telefonundan arıyoruz" cevabı;

Yine tv reklamı ve kaşarı uzayan künefe ;

Vatan gazetesine yazan Dilek Önder'in 2011 de bekar kadınlar için "Öküzlerden nasıl uzak durmalıyız" yazısı

"Öyle bir geçer zaman ki" dizisinde oynayan küçük Osman;

Ahlaksızlığın boğaza kadar geldiği bir dönemde "utanma duygusu" nu hala yaşayanlar;

Sabah kahvaltılarım;

Kanser tedavisinde devrim yaratan buluş olan test;

Aralık enflasyonunu inanamadığım rakkam çıkaran sayın yetkililer;

Home TV de ki yemek yaparak tarif veren kadınlar; (Fakat onların malzemeleri sanırım benim memeleketimde satılmıyor);

Şarkıcı Sıla'nın "Acısa öldürmez" şarkısı

Avrupa birliğine girmek istemeyenler;

VEEE KOCAM...

Sevgiyle;

3 Ocak 2011 Pazartesi

O gün.

İşte o gün hiç gelmeyecek.Oysa gelmeyecek o gün için ben hep hayal kuracağım . Üzülmeyeceğim o gün hiç gelmedi diye.Ama olsun diyeceğim. Denedim. Hemde yeterince .. Olmadı.. Bundan sonra sadece hayal kuracağım.  Boğazım düğüm düğüm olmayacak. Kazanılmayacak savaşlara tekrar gireceğim .. Mücedele ettim diyeceğim . hepsi bu..

Sanırım bütün sene zıplayacağım.

Buradaki kişilerin gerçekle ilişkisi yoktur :p..

2011 'e girerken .

Hayde herkese mutluluklaaar.